Welcome to Our Website

Arz açığı nedeniyle dış ticaret potansiyeli sınırlı

Murat AYDIN

Türkiye bakliyat sektörü aslına bakılırsa yıllık yaklaşık 1.3 milyon tonluk üretimiyle ürettiğini tüketen bir yapıda ilerliyor. Bununla birlikte Dahilde İşleme Rejimi ve iç pazardan çekilen ürünün bir kısmını ihracata kanalize eden sektör açısından Türkiye menşeli bakliyatlar küresel pazara fethetmiş durumda.

Türkiye menşeli bakliyat ürünlerine yüksek kaliteli ve niş bir ürün olarak yaklaşan AB ve Ortadoğu gibi geleneksel pazarların yanı sıra Güney Amerika ve Asya pazarlarından da yoğun talep geliyor. Ancak üretimin sınırlı olması nedeniyle sektörün ihracatta kendi rekorlarını geliştirmesi şimdilik bir talep olarak karşımızda duruyor.

Üretimi artırma planları artık hayata geçirilmeli

Türkiye bakliyat sektörünün üretimi ve dış ticareti hakkında bilgiler vermeden önce şunu vurgulamak gerekiyor. Türkiye bakliyatta bir dünya markası ve küresel ölçekte yoğun talep alıyor. Ancak üretimdeki açık, ihracatın yeterince beslenemiyor olması anlamına geliyor. Bu durumu aşmak içinse özel sektör ve kamunun bir araya gelip üretimi artıracak çözüm önerilerini masaya yatırması gerekiyor.

TÜİK verilerine göre bugün itibarıyla Türkiye’nin 202 milyon dekarlık işlenen tarım alanı söz konusu. Bu alanların 30 milyon dekarı ise nadas alanı olarak boşta bekliyor. Bununla beraber kuru baklagillerin toprağı besleyici ve verimi artırıcı özellikleri ile bu alanlar için ideal olduğunu pek tabi bilim zaten söylüyor.

Dolayısıyla atıl arazilerin beşte birinin dahi bakliyat üretimine yönlendirilmesi arz açığının kapanması anlamını taşıyor. Farklı bir ifadeyle nadasa bırakılan tarım arazilerinin bakliyat ürünleri ile ekilmesi durumunda 1,3 milyon ton bandında seyreden üretim 3,6 ile 3,9 milyon ton aralığına çıkabilir. İşte bu hamle sektörün daha yüksek hacimli ihracat yapmasını beraberinde getireceği gibi firmaların yenilikçi lezzetler sunması için gereken araştırma bütçelerinin de doğmasını sağlayacak.

Kümelenmeye geçilmeli

Üretimi artıracak stratejilerden biri de ‘Havza Bazlı Destekleme Modeliyle’ ilgili. Türkiye’de halen uygulamada olan bu modele göre Türkiye’deki ilçelerin neredeyse tamamı ayrı birer havza ilan edilmiş durumda. Yani nohut 566, kuru fasulye 381 ve mercimek 266 havzada destekleniyor.

Dolayısıyla her bir ürün farklı bölgelerde ve fazla sayıda havzada destekleniyor. İşte burada verimden ziyade küçük ölçekli aile işletmelerinin ürettiği ve ölçek sorununun bulunduğu sektör açısından verimlilik sorununa değinmek gerekiyor. Havza Bazlı Destekleme Modeli’nde ana amaç her bir ürünün en verimli üretileceği bölgeleri belirlemek olmalı ve havza sayısını azaltarak, kümelenme sağlayacak şekilde ürünleri desteklemeye devam edilmeli.

Sertifikalı tohum üretimini güçlendirmek elzem

Bakliyat sektörünün ihracatta arzu ettiği yüksek döviz girdilerini sağlamak için işin doğrusu kademeli bir planlamaya ihtiyaç var. Nadasa bırakılan arazilerde bakliyat ekimi yapıldı diyelim, bundan sonraki adım ise ürünün kalitesini korumakla ilgili olmalı.

İşte bu noktada da sektörün tohumluk üretimi noktasında da gelişmesi gerektiği açıkça karşımızda duruyor. Türkiye’nin son 20 yılda tohumluk üretimi 9 kat, tohum ihracatı ise 13 kat arttı. Bu tablonun bakliyata da yansıması gerekiyor.

Çünkü bakliyat sektöründe genel itibarıyla bir verimlilik sorunu söz konusu. Sektör temsilcileri bu sorunu çözmek adına sertifikalı tohum üretimi ve kullanımını özendirecek mekanizmanın daha da güçlendirilmesi çağrısını yapıyor. Kuru baklagillerin münavebeli (dönüşümlü) ekim için en ideal ürünler olduğunu belirten sektör temsilcileri, “12’nci Kalkınma Planında kuru baklagiller ekiminin münavebeli ekim sistemi kapsamında öncelikli olacağı açıklandığına” dikkati çekiyor.

Bu kararın hayata geçirilmesi ise sektör açısından son derece stratejik bir eşiğin aşılması anlamına geliyor. Tüm bunlara ilave ‘Türkiye Çölleşme Hassasiyet Haritası’nda toprakların büyük bir bölümü orta ve yüksek hassasiyet bölgesi kategorisinde. Dolayısıyla su kısıtlı, kurak, kıraç bölgelerde su ihtiyacı birçok ürüne kıyasla çok daha az olan nohut ve mercimek ekiminin teşvik edilmesi gerekiyor.

Kırmızı mercimek ihracatında 3’üncü nohutta ise 5’inci

TÜİK verilerine göre, Türkiye 2023 yılında 1 milyon 308 bin ton bakliyat üretimi gerçekleştirdi. Bunun yüzde 44’ünü nohut, yüzde 32’sini kırmızı mercimek, yüzde 18’ini kuru fasulye kalan yüzde 6’lık bölümünü ise yeşil mercimek ve bakla gibi diğer baklagillerin oluşturdu.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü istatistiklerine göre Türkiye, dünya nohut üretiminde 3’üncü, kırmızı mercimekte ise 4’üncüdür. Ayrıca kırmızı mercimek ihracatında 3’üncü ve nohutta ise 5’inci sırada yer alıyor. TÜİK Özel Ticaret Sistemi istatistiklerine göre, Türkiye bakliyat sektörü 2023 yılında 774 bin tonluk ihracat yaptı.

İhracatın yüzde 57’sini kırmızı mercimek, yüzde 31’ini kuru bezelye ve yüzde 11’ini nohut oluşturdu. Irak, Sudan, Cezayir, Mısır ve Almanya’nın bu dönemde en önemli ihraç pazarları arasında yer aldı. Buna ilave 2023 yılında 1 milyon tonluk ithalat yapıldı. Bu ithalat karşılığında 669 milyon dolar ödendi.

Yeterlilik sorunu var

Son olarak dünya genelinde kişi başına düşen bakliyat tüketiminin yıllık ortalaması 7,4 kilogram iken Türkiye’de ise 12,9 kilogram düzeyinde. Ürün bazında bakıldığında, nohut 4,8 kilogram, kırmızı mercimek 4,1 kilogram, kuru fasulye 3,1 ve yeşil mercimek 0,7 kilogram seviyesinde.

Yeterlilik açısından incelendiğinde bakliyatta yüzde 83’lük oranı yakalayan Türkiye bu alanda bir miktar ithalat yapmak durumunda kalıyor. Ürün bazında bakıldığında Türkiye’nin şu an sadece kuru fasulyede yüzde 107 ile kendi kendine yeterli durumda olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu oran nohut için yüzde 96, kırmızı mercimekte yüzde 57 ve yeşil mercimekte yüzde 51’i ancak buluyor.

Organik tarım metotları teşvik edilmeli

Atalık tohumları ve geçmişten gelen kültürü ile Türkiye, bakliyat üretimi için ideal bir ortama sahip. Anadolu topraklarının bereketini gelecek nesillere taşımak ise tarım sektörünün tüm paydaşlarının ortak sorumluluğu olmalı. Üretimi iklim koşullarına uyumlu hale getirerek ve yeni teknolojileri yakından takip ederek üretim verimliliğini artırmak mümkün.

Böylece tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilir bir şekilde genişletmekten söz edebiliriz. Bakliyat tarımının sürdürülebilirliğini sağlamak için ise organik tarım metotlarının teşviki, atalık tohumların korunması ve çeşitlendirilmesi, Ar-Ge faaliyetlerine yatırım yapılması, çiftçilere yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetleri verilmesi sektörün derinliğin yanı sıra katma değer kazanması anlamına geliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

....